İstanbul Tabip Odası’ndan Fahrettin Koca’nın ‘Onaylı Randevu Sistemi’ne tepki: ‘Şiddete davetiye çıkaracak’
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 13 Mayıs günü başlayacağını açıkladığı ‘Onaylı Randevu Sistemi’ne şu sözlerle açıklamıştı:
“Ertesi gün randevusu olan her hastamız, akşam saat 20.00’ye kadar randevusuna onay verecek veya gelemeyeceğini bildirecek. Bu sisteme Onaylı Randevu Sistemi, MHRS’de başlatılan bu yeni döneme de Onaylı Randevu Dönemi diyoruz. Uygulama pazartesi günü başlıyor”
İstanbul Tabip Odası’ndan bugün yapılan açıklama ile Koca’nın açıklamalarına sert tepki gösterildi.
Açıklamada, “Şimdiden ilan ediyoruz: 13 Mayıs Pazartesi günü ve sistemin yürürlükte kalacağı önümüzdeki günlerde yaşanacak sağlıkta şiddet vakalarından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sorumludur! Yeterli insan gücü ve sağlık altyapısını oluşturmadan halka randevusuz şekilde de bakılacağını söylemenin başka bir açıklaması olamaz” ifadeleri kullanıldı.
HEKİMLERE GÖNDERİLEN MESAJ
İstanbul Tabip Odası hastane başhekimleri tarafından hekimlere gönderilen mesajı yayımladı:
“Değerli Mesai Arkadaşlarım,
MHRS’de yeni uygulanmaya başlanacak olan “randevuya onay” uygulaması sebebiyle randevudan önceki günlerde hastalarımıza onay bilgilendirmesi (Mobil bildirim, SMS) gönderilecek ve IVR(Telefon) araması yapılacaktır. Hastalarımızdan ilgili iletişim kanalları üzerinden muayeneye gideceği onayı alınacak, onay vermediği takdirde randevusu iptal olup o randevu başka bir hasta için kullanabilecektir. Yeni sistemin uygulamaya alındığı ilk günlerde onay vermeyi unutan, bilgim yok diyen hastalarımızın da muayene için hastanemize gelmesi durumunda randevu çakışması olabilecektir. Bu hastalar her ne kadar onay vermediği için muayene hakkını kaybetmiş olsalar da herhangi bir tartışma ya da gerginlik yaşanmaması adına sürecin doğru yönetilmesi ve ilk haftalarda bu durumlarda tolerans gösterilmesi tüm hekimlerimizden beklentimizdir.
Gereğini ve desteğinizi rica ederim.”
“SAĞLIK BAKANLIĞI’NA HATIRLATIYORUZ”
İstanbul Tabip Odası’ndan yapılan açıklama şu şekilde:
“Sağlık Bakanlığı’na hatırlatıyoruz: Bilimsel veriler doğrultusunda nitelikli bir sağlık hizmeti verilebilmesi için hastalara ayrılması gereken muayene süresi en az 20 dakikadır. Bunun dışında dayatılan her türlü uygulama hastaların nitelikli sağlık hizmeti almasına engel teşkil edecek ve hekimlik değerlerini de yok saymak anlamına gelecektir.
Bakanlığın politikaları sonucunda, özellikle İstanbul gibi büyük kentler başta olmak üzere Türkiye genelinde hastaların kamu hastanelerinde randevu bulmasının çok zorlaşması, hatta bazı branşlarda aylar sonraya bile randevu bulamaması uzun zamandır kamuoyunun gündemindeydi. Sağlık Bakanlığı bugüne kadar bu soruna yönelik çözümü hekimleri daha fazla çalıştırmakta aradı. Kâh gün içinde verilen randevu sayısını arttırmayı, yani hasta muayene sürelerini kısaltmayı, kâh zor yoluyla veya ek teşvik vererek hekimlerin mesai dışı poliklinik yapmaya zorlayan düzenlemeleri denedi. Ancak hiçbiri sorunu çözmeye yetmedi.
SAĞLIKTA “VERİMLİLİK”: HALKIN SAĞLIK HAKKININ GASBI DEMEKTİR!
Sağlık Bakanı’nın bu sistem değişikliği ile ortaya attığı tez şudur: Eğer MHRS’den 23 milyon vatandaşın aldığı 81 milyon randevu iptal edilmeseydi, sorun olmayacaktı. Sağlık Bakanı Koca’ya göre randevu sorunu yok, randevuya gelmeme sorunu var.
Sağlık Bakanı’nın daha önce basına verdiği bir demece göre 2022 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelere toplam 465 milyon başvuru olmuş. Mevcut yürürlükte olan MHRS sisteminde randevu aralıkları en fazla 10 dakika olacak şekilde ayarlanmakta. Bu bazı branşlarda 10 dakikanın altına da inmekte. Ayrıca randevusu olmadığı halde doktorların fedakârca baktığı hastalar ve sonuç göstermek için gelen hastalar da düşünüldüğünde her bir hastaya ayrılan süre mevcut sistemde bile çok azalmış durumda.
Sağlık Bakanı’nın “boş kalan kapasite” ve “verimsizlik” olarak gördüğü zamanlar doktorların nefes aldığı, tuvalete gidebildiği, öğle arasına zamanında çıkabildiği vb. insani ihtiyaçlarına vakit ayırdıkları anlara denk düşüyor. Hesap ortada. Yıllık bakılan hasta sayısı mevcut insan gücü ve sağlık altyapısı ile 465 milyon değil de diyelim 81 milyon randevunun da iptal edilmeyip bu sayıya eklenerek 550 milyona çıkabilmesinin yolu her bir hastanın muayene süresinin daha da kısaltılması ve doktorların hem hekimlik uygulamalarından hem de insani ihtiyaçlarından feragat etmesi ile mümkün olabilir.
“BAKAN’IN KENDİSİ ZIMNEN İTİRAF EDİYOR: SAĞLIKTA ŞİDDET ARTACAK”
Bunun sonucunu kestirmek için doktor olmaya gerek yok: Sağlıkta şiddette ve malpraktis davalarında artış, eğitime ayrılan zamanın azalması, tanı ve tedavide aksama, doktorlarda tükenmişlik ve yurt dışına göçün artarak devam etmesi… Sağlık Bakanı da bu sorunların ortaya çıkacağını öngörmüş olacak ki basına verdiği demeçte, mesele randevu sistemi olmasına rağmen, Beyaz Kod (sağlıkta şiddet) ve malpraktis (Tıbbi Kötü Uygulama) verilerinden de söz etmiş. Beyaz Kod verileri, mahkeme kararına rağmen TTB’ye verilmiyor. O nedenle Bakan’ın tezini verilerle destekleyemiyoruz. Ama asıl sormak istediğimiz şu:
Sayın Bakan, randevu sistemindeki değişiklikler ile bunların ne ilgisi var ki aynı demecinizde bunlardan da bahsettiniz? Aslında kendi ağzınızla itiraf etmiş oluyorsunuz, yeni sistemin bu sorunları arttıracağını.
Sağlık Bakanı sorunun gerçek nedenine inmek istemiyor. Hastayı müşteri, doktoru ucuz emek gücü haline getirmek, sağlığı piyasalaştırmak için yürürlüğe koyulan “Sağlıkta Dönüşüm Programı” uygulanmaya başladığından beri sağlık piyasasını desteklemek adına iktidar tarafından hastane başvurularının arttırılması teşvik edildi. 20 yıl öncesine göre Türkiye halkı 3,5-4 kat daha fazla hastaneye başvuruyor. Bakana göre her geçen yıl katlanarak artan, tüm sağlık kurumlarına bir yıl içinde toplam 1 milyar mertebesine dayanan hekime başvuru sayıları sorun teşkil etmiyor. Yeter ki “verimsizlik” olmasın!
“ASİSTAN DOKTOR, KÖLE DEĞİLDİR!”
Sağlık Bakanlığı, randevu sistemindeki bu değişikliğin derde derman olmayacağını öngörmüş olmalı ki aynı gün (9 Mayıs) Resmî Gazete’de uzman doktorlara mesai saatleri dışında yapacakları poliklinik hizmetleri için hasta başına iki katı ödeme yapılmasını öngören bir tebliğ yayınladı. Sayın Bakan, madem artık randevulara gelinecek, randevular boş kalmayacak bu düzenlemeye ne gerek vardı? Ayrıca tıpta uzmanlık eğitimi veren 3. Basamak hastanelerde poliklinik hizmetlerinin Asistan doktorlar üzerinden yürüdüğü bir gerçek. Asistan doktorların herhangi ek bir ücret ödenmeksizin mesai saatleri dışında poliklinik yapamaya başhekimliklerce zorlandıklarına, baskı altına alındığına dair şimdiden şikâyetler almaya başladık. Asistan doktorların mobbinge maruz bırakılmasını, ucuz emek gücü olarak muamele görmelerini kabul etmiyoruz! Asistan doktor, köle demek değildir!
İstanbul’daki asistan doktorları, sorun yaşadıkları takdirde İstanbul Tabip Odası’na ulaşmalarını, sorunlarını çözmek adına elimizden geleni yapmaya hazır olduğumuzu duyurmak isteriz.
13 Mayıs Pazartesi günü sağlıkta şiddete davetiye çıkaracak bu uygulamadan hemen vazgeçilmelidir!
Şimdiden ilan ediyoruz: 13 Mayıs Pazartesi günü ve sistemin yürürlükte kalacağı önümüzdeki günlerde yaşanacak sağlıkta şiddet vakalarından Sağlık Bakanı Fahrettin Koca sorumludur! Yeterli insan gücü ve sağlık altyapısını oluşturmadan halka randevusuz şekilde de bakılacağını söylemenin başka bir açıklaması olamaz.
Sağlık Bakanlığı, 13 Mayıs Pazartesi günü sağlıkta şiddete davetiye çıkaracak ve kamu sağlık merkezlerinde kaos yaratacak olan bu uygulamadan vazgeçmelidir!
Sağlık Bakanlığı’na tekrar hatırlatalım: Nitelikli bir sağlık hizmeti verilebilmesi için hastalara ayrılması gereken muayene süresi en az 20 dakikadır. Sağlık Bakanlığı bunu sağlayacak politikalar yerine daha fazla muayene, daha fazla tetkik, daha fazla görüntüleme yapılmasına neden olacak bir sistemi dayatmakta, sağlığı korumak yerine talebi artırmayı hedeflemektedir. Diğer bir amaç da bu çöken sağlık sisteminde çözüm bulamayan halkın özel hastanelere başvurusunu arttırmaktır.
Muayene süresini kısaltma, çalışma süresini uzatma, randevusuz hasta muayenesinin önünü açma gibi yöntemler çözüm değil, sağlık sisteminden kaynaklı sorunları halkın ve doktorun sırtına yüklemektir. Bunun sonucu tükenmişlik, şiddet, hekim göçü ve halkın sağlık hakkının gasbedilmesidir.
İstanbul Tabip Odası olarak sürecin takipçisi olacağımızı, hastalarımızın nitelikli sağlık hizmeti alma hakkını savunmaya devam edeceğimizi ve sistemden kaynaklı yaşanacak sorunları tüm demokratik yöntemleri kullanarak teşhir ve protesto edeceğimizi şimdiden beyan ederiz.”